TÜRKİYE’DE SİYASET
ÖNSÖZ
Halkın gözünde
siyasetin nasıl olduğunu araştırmak istedim. Ve yazılarımı tarafsız bir şekilde
yazmaya çalıştım.
Yazıma başlamadan
önce iki karakter belirledim. Bir karakterin adı ‘’sağ’’ diğer karakterin adı
da ‘’sol’’. Halkı iki grupta tutmuş gibi oldum. Neden böyle bir ayrımcılık
yaptığımı sorarsanız çünkü bizim halkı ancak bu şekilde anlatabilirdim. Daha
çok şu yada bu demek istemedim. Hikaye tarzı şeklinde yazdım. Türkiye’deki
darbeleri, önemli olaylarını ele alarak bu iki karaterin nasıl bir düşünüş içinde
olduklarını anlatmaya Başladım. Umarım beğenirsiz.
‘’Din, Dil, Irk,
Cinsiyet kriter olmamalıdır. İnsanlık kriter olmalıdır.’’
Yunus
U.
BİRİNCİ
BÖLÜM
Türkiye’nin gündemini tartışmak için iki
arkadaş her gün bir kafe’de buluşuyorlardı. Bugün de o sıradan günler gibi
gündemi tartışmak için buluştular. İlgi
çekici bir haber yada olay olmadığı için konuşacak pek birşeyleri yoktu. Bunun
üstüne Sol ‘’ sana birşey diyeyim sağ. Gel seninle türkiye’nin en baştan belli
siyaset içinde olan olaylarını araştırıp tartışalım hem her gün belli bir
sohbetimiz olur ne dersin’’ güzel bir uğraştı aslında. Sonuçta birşeyler
öğrenecekleri için pek de yapılmayacak bir durum değildi. Sağ ‘’ tamam öyleyse yarın ikimizde cumhuriyet kuruldukdan sonra ki darbe
dönemlerini ele alalım. Bunun içinde siyasi darbeler ve siyaseti etkileyecek
olaylarda olmalı.’’ diyor ve bu fikir Sağ’ın hoşuna gidiyor.
Ertesi gün ikiside cumhuriyetten sonra ki ilk
darbe olayını araştırıp gelmişlerdi. Sol
heyecanlı bir şekilde arkadaşına
araştırdıklarını anlatmaya koyuldu. ‘’ Biliyorsun ki 1923-1950 yılları
arasında tek partili dönem yaşanmıştır. Mustafa Kemal Atatürkün kurduğu
’Cumhuriyet Halk Fıkrası’ olan parti 1927 yılında ‘Cumhuriyetçilik’, ‘Halkçılık’, ‘Milliyetçilik’, ve ‘Laiklik’ ilkelerini
tüzüğüne ekledi. 1935 yılında ki kurultayda daha önceki dört ilkeye
‘Devletçilik’ ve ‘Devrimcilik’ ilkeleride eklenerek ilkeler altıya çıkarıldı ve
partinin adı ‘Cumhuriyet Halk Partisi’ oldu. Bu devrimlerin amacı atatürk
tarafından; ‘Türkiye’yi gelişmiş devlet seviyesine çıkartmak’ olarak beyan
edilmişti.’’ Bunun üzerine Sağ’da araştırdıklarını söylemeye başladı. ‘’ evet
1923-1950 yıllarında tek partili sistem vardı.
Atatürkün kurduğu parti yönetime geçmişti. Ama görüş ayrılığı olmuştu.
Bu ayrılık Cumhuriyet Halk Fırkası’na karşı ilk muhalefet haraketini doğurdu.
Bunun üzerine Atatürkün yakınında yer alan ve onu destekleyen Kazım Karabekir,
Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Adnan Adıvar ve Refet Bele gibi önemli komutan ve
şahsiyetler Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası adıyla yeni bir parti kurdular. Bu
fırkada Şeyh Said İsyanı sonrası programındaki fırkamız itikad-ı diniyeye ve
fıkriyeye hürmetkardır. Maddesinden dolayı isyandan sorumlu tutularak 5 Haziran
1925’te kapatıldı.’’
‘’ peki Şeyh
Said İsyanı hakkında ne düşünüyorsun’’ dedi Sol ve devam etti.‘’Bilidiğin gibi
Şeyh Said İsyanı hem din hem de kürt isyanıdır. Atatürkün koyduğu inkılaplara
karşı gelmişlerdi.’’
‘’ Evet doğrudur.’’ Dedi Sağ. ‘’ Bana kalırsa İsyan etmekde haklılar. Çünkü bu halkın yüzde doksan’ı müslüman ve Atatürk’ün getirdiği inkılaplar çok taze halkın buna alışması zaman alacaktı- ki zaten alışamadılar- ve böylece isyan çıktı.’’
‘’ Evet doğrudur.’’ Dedi Sağ. ‘’ Bana kalırsa İsyan etmekde haklılar. Çünkü bu halkın yüzde doksan’ı müslüman ve Atatürk’ün getirdiği inkılaplar çok taze halkın buna alışması zaman alacaktı- ki zaten alışamadılar- ve böylece isyan çıktı.’’
‘’ Ve bunun
üzerinede Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası isyana bir nevi destek çıktı diye ve
maddesinde belirttiği gibi ‘fırkamız itikad-ı diniyeye ve fıkriyeye
hürmetkardır’. Dediği için kapatıldı.’’dedi sol. Sağ’ın cümlesinin devamını
tamamlamış oldu.
‘’ Bundan
sonra pek olay olmadı sanayicilikte önemli adımlar atılmaya çalışıldı. 1934
yılında 1. Beş Yıllık Sanayileşme Planı devreye sokulmuştu. Dokuma sektörüne
önem vermişlerdi.’’ Diyor ve Sağ devam ediyor. ‘’ Bugünlük bu kadar yeter bence
yarın yine aynı saatte buluşalım.’’ İkiside birbirini selamlayarak derse
geçtiler.
İKİNCİ BÖLÜM
1938-1950
Yine aynı saatte aynı yerde
buluştular. Yine heyecanla sol cümlesine başladı. ‘’Bilindiği gibi Atatürk 1938
yılında öldü. Bunun üzerine Cumhurbaşkanını Atatürk’ün en sevdiği arkadaşı
İsmet İnönü’yü seçtiler. Ayrıca o dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Başkanıda
İsmet İnönü olmuştur.’’
‘’
Ayrıca 26 aralık 1938’de toplanan CHP Üçüncü Büyük
Kurultayı'nda İsmet Paşa değişmez genel başkan ve Milli Şef ilan edilmesiyle
yaklaşık 12 yıl sürecek olan milli şeflik dönemi başlamış oluyordu. ‘’
düşüncelerinide ekleyerek devam etti Sağ. ‘’ Bana kalırsa tam bir otoriter
sistem olmuş. Adam hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan hem de Milli Şef. İstese Tüm
ülkeyi yeni baştan yaratabilir’’ dedi gülerek.
‘’ Ama dün de dediğimiz gibi isyan olayları çıktı. Yeni açılan
parti kapatıldı. Ülkeyi yönetecek lider ancak ismet İnönü olabilirdi.’’ Dedi
Sol. Aklına birşey gelmiş olacak ki hemen devam etti. ‘’ 2. Dünya Savaşı( 1939-1945) döneminde İnönü ülkeyi savaştan uzak tutmaya çalıştı.
Savaş yıllarındaki ekonomik ve toplumsal sıkıntılar ise, dönemin unutulmayan
mirası olarak kaldı. Gene bu dönemde Hasan
Ali Yücel'in öncülüğündeki Köy Enstitüleri kuruldu ve geliştirildi.’’
‘’Evet aynen öyle bende
tam bunu diyecektim’’ Sol’un cümlesine katılan Sağ. ‘’ 1950 genel
seçimlerinden sonra CHP iktidarı Demokrat
Parti'ye (DP) bırakırken, İsmet İnönü ana muhalefet
partisi genel başkanı olarak siyasal rolünü sürdürdü. On yıllık muhalefet
dönemi sonunda 27 Mayıs sonrası yeni anayasa kabulü ile 15 Ekim 1961 genel seçimlerinden CHP birinci parti olarak çıkınca,
İnönü yeniden hükümeti kurmakla görevlendirildi. Bu dönemde CHP-AP,
CHP-YTP-CKMP ve CHP-Bağımsızlar koalisyon hükümetlerine başkanlık etti.’’
‘’ Aynen bunların sonrasında da değişen birşey olmadı. 2. Dünya
savaşları ve kore savaşları oldu. Çok önemli bir gelişme yada olay olmadı
ülkemizde ve 1950 dönemini bu şekilde kapattılar.’’
1960
‘’ Bilindiği gibi altmışlarda ilk akla gelen tarihin hemen hemen
ilk darbelerinden sayılan 27 mayıs askeri darbesi-27 mayıs ihtilalide diyorlar-
olmuştur. 37 düşük rütbeli subayın planları ile icra edilmiştir. Kritik
mevziler bu subayların ellerindeki asker ve silahlarla önce ordudaki komuta
kademesinin etkisiz hale getirilmesi ile ele geçirilmiştir. Sonra cumhurbaşkanı
ve hükümet üyeleri tutuklanarak, hükümet; 235 general ve 3500 civarında subay
(daha çok albay, yarbay, binbaşı) emekliye sevk edilerek, ordu; 1402 üniversite
öğretim görevlisi görevden alınınarak ve bazı üniversiteler kapatılıp el
konularak, üniversiteler; 520 hakim ve yargıç görevden alınınarak, yargı
kontrol altına alınmıştır. Darbeden sonra darbeyi planlayan ve icra eden 37
düşük rütbeli subay ve emekli orgeneral Cemal Gürsel’in oluşturduğu Milli
Birlik Komitesi ülke yönetimini üstlendi.’’
‘’ Sence neden böyle birşey yaptılar’’ dedi sağ.
‘’ 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti’nin ülkeyi gitgide
bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü için. Gerçektende öyle
olmuştur. Adnan menderes atatürkün koyduğu bazı kurallara karşı çıkmıştır.
Ülkede dini baskınlaştırıp ayrımcılığa yol açmıştır. Ama adamın tabiki de bir
kaç yararı oldu olmadı değil bana kalırsa yapılan darbe doğru bir darbeydi
sadece yönetmelerde sıkıntı vardı.’’
Dedi Sol cümlesini tamamlayarak.
Sağ sanki biraz sinirlenmiş olacak ki sesini yükselterek
konuşmaya başladı. ‘’ Hayır hiç bir şekilde din baskınlaştırılıp ayrımcılık
olmadı. Bunun altında başka bir olay var. Bana kalırsa adnan menderesin
söylediği sözlere karşı ayaklanma oldu. Söyleyip söylemediğide belli değil ben
yine de araştırdıklarımdan söylüyeyim. Adnan menderes bir sözünde ‘ Ben bu
orduyu yedek subaylarla da idare ederim’ dediği iddaa edilerek ordu mensupları
tahrik ediliyordu.’’
‘’ Bu sadece darbeye atılmış bir neden sağ. Bak darbenin amacı
menderes hükümetinin uygulamaları ve çıkardığı yasalar olduğunu sende bende
biliyoruz. Darbeyi kardeş kavgasına son vermek ve laiklik ilkesine aykırı
uygulamaları durdurmak için yapılmıştır. Ayrıca kimi subaylar DP iktidarının kemalist ve laik rejimi tehdit
ettiğini düşünmekteydi. Ve bende bu darbenin bu yüzden olduğunu düşünüyorum.
Şuan bile günümüzde bile dini alet edip insanları kandırıyorlar. Bu ülke laik
bir ülke kimse kimseye sen şunlardansın
ben bunlardanım demeye hakkı yok. Dinimizde yaratılanı sev demiyorlarmı eee
hani nerde yaratılanı sevme. Hani göster bana. Bugünde gördüğün gibi kürt türk
yok sen şunu tutuyorsun ben bunu tutuyorum sen ateistsin ben zerdüşüm gibi
ayrımcılıklar oldu. Peki bu neden oldu dini siyasete alet ettiği için.’’ Artık
daha fazla konuşmak istemiyordu sol.
Biraz durgunluk oldu ikiside sinirlenmiş hatta birbirlerine azda
olsa kin tutmuşlardı. Sağa göre din heryerde olmalı Sola göre din yerli yerinde
olmalı.
‘’ Devletin laik yönetilmesi dinimize aykırı. Bu ülkenin yüzde
doksanı müslüman ve bizde müslümanız. O zaman neden islamın getirdiği kurallara
uymuyoruz. O kadar islam ülkeleri şeriat
ile yönetiliyorda neden biz yönetilmiyoruz.’’
‘’ Söylesene bana sağ. Onlar şeriat ile yönetiliyor diye ülkeyi
mahvetmediler mi? Sana sorayım bizim ülkemiz de kadınlar kara çarşaflar
giyecek. Küçük yaşta çocuk evlendirilecek. Kızların okuma oranı azalacak. Bilim
eğitim şeriata göre olacak. İdamlar artacak. Günahlar daha da çoğalacak.
Tecavüze uğrayan kadını öldürecekler ama tecavüz eden serbest kalacak. Bumu
şeriat bumu Allahın bize emrettiği. Şuan görüyorsun şeriat ülkelerini. Mesela
afganistan 1970’lerde bilim için çabalayan devlet herkesin hür olduğu, istediği
dini tuttuğu devlet bir anda şeriata çevrildi savaşlar oldu resmen katliam
diyebilirim sana. Madem ki şeriat ile yönetecektin niye savaş çıkardın. Allah
bize dine geçmek için öldürmeyle korkutmayı emretti mi? Ülkeyi şeriata çevirmek
için islam devleti yapmak için o kadar insanlarıda öldürdüler. Sence bu
mantıklı mı? Bu Kuran da yazıyor mu? Artık daha da sinirlenen sol bulunduğu
ortamdan uzaklaşmak istedi çünkü daha da devam ederse çok sevdiği arkadaşıyla
kavga edeceğini biliyordu. O yüzden tartışmayı yarıda bırakarak masadan kalktı.
‘’ Ne oldu nereye gidiyorsun’’ dedi sağ şaşkın bir ifadeyle
‘’ Bugünlük yeter yarın devam ederiz.’’ Dedi ve arkasına
bakmadan hızlıca uzaklaştı.
Sağ arkasından baka kaldı. Aslında haklıydı sol ama sağın
istediği şeriat bu değildi. Bazı yönetmelere kısıtmalama getirmek istemişti
sadece.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
1970
Bir nebze de olsa dünü
unutamamış iki arkadaş yine aynı yerde buluştulur. Dünün kırgınlığı ikisininde
üzerindeydi. Biraz sohbet edip konuşmaya başladılar.
‘’ 27 mayıs askeri
darbesini bitiren darbe 12 mart mutırası darbesidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay
Başkanı, Kara Kuvvetleri komutanı, Deniz Kuvvetleri komuntanı ve Hava
Kuvvetleri komutanı’nın imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir muhtıra
vererek hükümetin istifaya zorlandığı askeri müdahaledir. 12 mart 1971 saat
13:00’da TRT radyosundan okunan muhtıra şudur: ‘Parlamento ve hükümet, süregelen tutum,
görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik
huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün
bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda
yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş
olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.’
‘’
Solun bunun hakkındaki düşüncesini
çok merak ediyordu ama ‘’ evet benim araştırdıklarımda bunlar.’’ Diyerek
geçiştirmişti sol.
1970’lerde önemli birşey olmamasından
dolayı direk 1980’e yöneldiler. Hızlı gitmek istiyorlardı zira bu konuyu 2000
lere getirdikleri zaman düşüncelerini açık açık söyleyeceklerdi.
1980
‘’ Evet
gelelim kurufasulyenin faydalarına’’ dedi gülerek ve devam etti. 1980 dediğimiz
zaman akla ne gelir.’’
‘’ Tabiki de
12 eylül darbesi’’ dedi sağ ikiside gülüyordu.
‘’ 12 eylül
darbesi üçüncü büyük darbelerdendir. Bu darbe Süleyman Demirel’in Başbakan’ı
olduğu hükümet görevden alındı. TBMM hükümsüz kaldı. 1970 sonrasında
değiştirilen 1960 anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve türkiye siyasetinin
yeniden tasarlandığı bir baskı dönemi başladı. Bu darbe büyük cinayetlere
olaylarada şahit olmuştur. TBMM’de o kadar çok döngü olduki Cumhurbaşkanını
hala seçemediler. 6 eylül günü Konya’da Necmettin Erbakan önderliğinde yapılan
ve darbe liderlerinin şeriat amaçlı bir kalkışma girişimi olarak nitelediği
yürüyüş gösterildi. Genel kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve Kuvvet
Komutanları tarafından oluşturulan askeri yönetim Milli Güvenlik Konseyi adı
altında 1983 genel seçimine kadar Türkiye’ye ilişkin tüm kritik kararları
aldı.’’
‘’ Bana dikkat
çeken tarafı Kenan Evren’in ‘asmayalım da besleyelim mi?’ demesi. Gerçekten
devlet için veya bir olay için bir insanın idam edilmesi normal mi. Sence
yaptıkları şey doğru mu?’’ dedi sağ bütün merakıyla Sol’un ne diyeceğini
bekledi.
‘’ Bana
kalırsa yanlış birşey. Şimdi bana şöyle bir öneride bulunabilirsin. ‘Senin
başına kötü birşey geldi bir insandan zarar gördün o insanı idam edecekler
yinede karşı çıkarmıydın idam cezasına?’ diyebilirsin hatta diyende oldu.
Onlara cevabım evet idam cezasına karşı çıkardım. Çünkü bir insanın ölmesine
veya yaşamasına ben karar veremem kimse karar veremez. Ki zaten o kişi idamlık
bir ceza yaptıysa elbetki onun yükünü çekecektir. Benim için idam cezası
onların kurtuluşu diyebilirim. Yaptıkları suçları yüzlerine yüzlerine
vuracaksın ki utancından kahrından gitsin.’’ Yine sinirlenmeye aday olan sol
konuşmadı bekledi. Anlık sesizlikten sonra sağ devam etti. ‘’ Ben buna birşey demek istemiyorum. Çünkü
ölüm meselesi bize göre değil seninde dediğin gibi insanın yaşantısına biz
karar veremeyiz. Ama ne yazık ki o dönemde idamlar oldu. Darbeden sonra ilk
idamlar gerçekleşti. Bu idamların en dikkat çeken ismi Erdal Eren oldu. İdam
kararı Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmiş olmasına rağmen, Milli
Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla Ankara’da idam edildi. Kenan
Evren ise Erdal Eren için şunları söylemiş: ‘Şimdi ben, bunu yakaladıktan sonra
mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da
idam etmeyeceğim, ömür boyu ona bakacağım. Bu vatan için kanını akıtan bu
Mehmetçiklere silah çeken o haini ben senelerce besleyeceğim. Buna siz razı
olur musunuz?.’’
‘’Tipik bir
Erdoğan modeli daha. Açıkcası soğudum adamdan.’’ Dedi sol yüzünde tiksinmiş bir
ifade vardı.
‘’ Neyse
bugünlük yeter yarına devam ederiz.’’ Dedi Sağ ve Sol kalkıp gittiler.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
1980-1990
Her zamanki yerlerinde buluştular.
Hiç vakit kaybetmeden başladılar.
‘’1980- 1990 yılları
arasında önemli olan PKK ayaklanması ve Kürt, Türk ayrımcılığına yol ayaklanma.
Öncelikle geçmişini araştırdım onu sana aktarayım hemen. İlk PKK ayaklanması
1921 yılında TBMM’ye karşı bağımsız zaza-alevi devleti kurma amacıyla girişilen
Koçgiri aşireti tarafından başlatılan Dersim aşiretlerininde desteklediği
Tunceli yöresinde gerçekleşen Koçgiri İsyanı ayaklanmasıdır. Koçgiri ayaklanmasını Zaza-alevilerden; Haydar ve Alişan beyler
ile Gülağaoğullarından Mehmed İzzet, Naki, Hasan Askeri, Kazım ve Alişir
yönetmiştir. İsyan, Nurettin Paşa ve Topal Osman yönetimindeki [Giresun]
muhafız alayı tarafından kısa sürede bastırılmış ve isyandan netice
alınamamıştır. İsyana katılıp yakalananlara idam cezası verilmiş ancak daha
sonra Dersim aşiretlerinin araya girmesiyle Mustafa
Kemal Paşa cezaları kaldırmıştır.’’ Dedi sol.
‘’ Ve 1930'larda meydana gelen Dersim isyanı, yapılan bir askerî harekâttan sonra 13 Kasım 1937'de sona erdi. Ayaklanmanın lideri Seyit Rıza ile 6 kişi
idam edildi. Çok sayıda ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırıldı.
Durulmayan olaylar üzerine 1938'de yeni bir ayaklanma çıktı ve başlatılan ikinci askeri
harekat sonunda Eylül 1938'de ayaklanma tamamen bastırıldı. TBMM'de yapılan görüşmelerde, bu gelişmelerin başta Fransa ve Fransa'nın mandası altındaki Suriye tarafından kışkırtıldığı ileri sürüldü. Başbakan İsmet İnönü ise, Tunceli ilinde iki yıldır izlenen reform programının amacının
bölgenin uygar bir hâle getirilmesi olduğunu belirterek, programa karşı bölgede
direniş olduğunu belirtmiştir.’’ Dedi Sağ elindeki kağıtlara bakarak.
‘’ Evet aynen hatta dahası var’’ dedi sol ve devam etti. ‘’Kurtuluş
Savaşı sırasında dahi yaşanan isyanlar Cumhuriyetin ilanından
sonrada devam etmiş ve etmektedir.
1970'lerin başında örgütlenmeye başlayan, 1984'te
dağ kadrolarını oluşturarak paramiliter yapıya bürünen, Kürdistan İşçi Partisi
(Kürtçe:Partiya Karkerên Kurdistan,
daha alışılmış hâliyle PKK),
KADEK ve Kongra-Gel isimlerini kullanmış olan, kendisine Türkiye'nin
güneydoğusu, Irak'ın kuzeyi, Suriye'nin kuzeydoğusu ve İran'ın kuzeybatısını kapsayan bölgede bir devlet kurmayı
amaçlayan ve bu amaçla söz konusu toprakların Türkiye
Cumhuriyeti sınırları dahilinde kalan kısmına sahip olabilmek için Türk Silahlı Kuvvetleri ve sivillere karşı silahlı eylem yapan örgüt, 15 Şubat 1999'da Abdullah
Öcalan'ın Kenya'da uluslararası bir operasyonla yakalanması ile büyük
oranda çökertilmiş ve etkinliği yok denecek noktaya getirilmiştir. Bugün ise ad
değiştirip siyasallaşarak meşrulaşma çabasına girmiştir ve yakalandığı dönemde
idam cezası kaldırılmıştır.’’
‘’ Bu
konuya daha sonra değineceğiz. Şimdi bir darbemiz daha var Post-Modern darbe:
28 şubat.’’ Sağın cümlesine başlayacakken ‘’ o değilde bizim milletinde
maşallahı var ömrü darbelerle geçmiş baksana’’ dedi sol gülerek. Sağ’da ona
katıldı.
‘’Her
neyse konumuza dönelim. Şimdi 27 şubat 1997 Cuma günü bir toplantı olmuştur. Bu
toplantı’da radikal dinci faaliyetlere ilişkin bir MİT raporu ele alınmıştır.
Bu rapordan yola çıkarak alınan kararlar için bir çeşit ‘sivil muhtıra’ yorumu
yapıldı. Türk siyaset tarihine 28 Şubat
Kararları olarak geçen kararlar Türk siyasi tarihinde önemli değişikliklere
neden oldu. Bu süreci sırasında TSK içinde dönemin Genelkurmay Başkanı İsmai
Hakkı Karadayı yerine iki ismin; Dönemin Genelkurmay ikinci genel Başkanı Çevik
Bir ile Genelkurmay Genel sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak’ın adları daha çok
ön plana çıktı. Erol Özkasnak 28 Şubat darbesini isim koyan yazarların yani
Post-Modern ismini koyan yazarlara hak verdi.’’
‘’
Birşey fark ettin mi? Bu dönem de Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanıydı. Bu sürec içerisinde başkanlığı düşürülmüş.’’ Diye sordu
sol.
‘’Evet
biliyorum ama neden düşürdüklerini bilmiyorum bir kaç ortada laf var ama.’’
‘’
Halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek suçundan
dört ay hapis cezası yedi. Şimdi de aynısını yapıyor bu adam yine ayrımcılık
yine ırkçılık. Ah ah keşke şimdi de hapise atan olsa’’ Bunu söylerken Sağa
bakmamayı tercih etmişti. Çünkü biliyordu onun ne kadar sevdiğini.
BEŞİNCİ BÖLÜM
2001-2014
‘’2001 seçimleri AKP
liderliğe geçti. Recep Tayyip Erdoğanın lideriğindeki parti Abdullah Gül
tarafından yönetiliyordu. Çünkü Erdoğan hapisteydi. O hapisten çıkınca partinin
liderliğine geçiş yaptı. Belli zamanlarda yapılan seçimlerde Cumhurbaşkanı
adaylığına Recep Tayyip Erdoğan’da girmek istedi ama bu isteği red edildi.
Bunun üzerine adaylığını koyan Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmuştur.’’ Dedi Sol
ve devam etti. ‘’ Her neyse AKP uzun bir süreçte ayakta kaldı hala da ayakta.
Şimdi günümüzdeki olayları tartışma zamanı geldi.’’
Sağ heyecanla söze
girdi. ‘’ Şimdi bizim yaptığımız birşeyler var ki bu parti ayakta AKP gerçekten
çok çalıştı çabaladı ve bunun sonuçlarını bugün görüyoruz adam hala
seviliyor.’’
‘’ ya ne demezsin çok
seviyorlar baksana. Kardeşim bir kere yüzde elli deyip durdunuz. Tamam halkın
yarısı onu tutuyor olabilir ama yanlışı çok bu adamın. Bu parti meselesini bir
takım gibi düşün mesela sen fenerbahçelisin takımın yanlış yapsa da kötüye
gitsede yinede o takımı tutmuyor musun? Tutuyorsun. Bu siyasette artık takım
meselesine gelmiş. Neymiş efendim ben buna oy verdim artık beni öldürsede
yanlışları olsa da oyum değişmez yine o partiye veririm diyorlar. Şurdan sokağa
çık AKP’ye oy verenlere bir söylesene AKP’nin açılımı nedir diye. Bir sor allah
aşkına AKP’nin açılımını bilmeyen insanlar oy veriyor. Bakın teknoloji gelişti
hemen her olaydan haberimiz oluyor. Ama niye görmek istemiyorsunuz. Sırf
yolsuzluk iddaasında bile demediler mi? Çaldıysa helal olsun. Ya adam senin
paranı çalmış diyorum. Olsun helal hoş olsun diyor. Sen bu zihniyetten ne
beklersin.’’ Sol iyice sinirlenmişti artık.
‘’ Bana bak biz din adına o partiye oy verdik.
Adam başörtü yasağını kaldırdı. Ülkemiz gelişti onlarca yollar yapıldı,
köprüler yapıldı. Aynı şeyi bende söylüyorum adam çaldıysa bile helal olsun
sonuçta çaldı bunları yaptı.’’ Dedi Sağ.
Bu nasıl bir zihniyet
içinden geçirdi sol. ‘’ çalsın ağam çalsın yarın öbür gün göreceksin bu adamı neler
neler olacak sen hala uyu. Bak din insanların zayıf noktasıdır. Din dendiği
zaman herkes susar masumlaşır. Kimse kimseye din hakkında tavis vermez. Sen
bile. Ama ülkemizde şeriat olsaydı ben buna karşı çıkardım.’’
‘’Kuranın ayetlerine
karşı çıkarsan şirke girdiğini biliyorsun değil mi?’’ dedi Sağ.
‘’ Kuranda adam
öldürmek kızları okutmamak çarşaf giymek haklıyı öldürmek haksız insanı serbest
bırakmak diye birşey geçmiyor.’’ Artık sıkılmıştı Sol ‘’ yeter bu kadar
Kurandan bahsetmeyelim konumuz bu değil.’’
‘’ Tamam ozaman.’’
‘’ Bak bir şey daha
diyeyim şimdi ülkemizde gerçekten laikliği yaşamadık hep bu tarz zihniyetler
yüzünden. Hala da yaşayamıyoruz ama yine de o laiklik yasasının olması
birilerine baya dert olmuş. Haksız mıyım? Sen de biliyorsun ki AKP’lilerin
hepsi laikliği sevmez. Sende dahil.’’
‘’ Laikliği
sevmiyorum zira ülkemin islam devleti olmasını isterdim. Allahın izniyle
Başbakan bunu başaracak. Sizde havanızı alırsınız artık.’’
‘’ Bir Başbakan
ülkeye dini getirmeye çalışıyor ama ne hikmettirki hırsızlar dine gelmiş tuhaf
çok tuhaf.’’
‘’ Bu ülkeyi düzene
sokacak bir tane adam varsa oda Recep Tayyip Erdoğandır. Ne kılıçdaroğlu nede
diğeri bu ülke bu adamla ayakta durur.’’
‘’ ya ya ne demezsin
satıp çalmakla olmuyo bu işler. Cemaat bile size ters tepki yaptı oranızı
buranızı karıştırıp duruyor. Hoş zaten cemaatinde sizden bi farkı yok ya.
Adamlar oturup evlerinde hizmet vs birşeyler öğreteceğine milletin orasını
burasını karıştırıyor. Siyaset yapıyor. Madem o kadar dindarsın bizim dinimizde
diyor mu gidin siyaset yapın milletin özelini karıştırın. Kusura bakma ama iti
an çomağı hazırla derler ya bu cemaat AKP meseleside böyle birşey.’’
‘’Zamanında siz
solcularda devletin başındaydınız. Ecevit dönemini biliyorsun. Her gün zam
geliyordu artık millet o kadar bıkmış ki. Zaten ömürleri beş yıl sürdü.’’
‘’ Tamam da kardeşim.
Benzin beş lira değil mi? Bu nedir. Dünyanın en pahalı benzini demektir. Sigara
vergileri tavanda biliyorsun. Bu da vergilerimiz tavan yaptı demektir. Peki bu
adam zam yapmayıp senin vergine katıyor. Sana ucuz mal diye gösterip vergisini
senin cebinden fazlaca çıkartıyor. Bu da nedir benim aptal kardeşim seni
profesyonelce soyuyor demektir.’’
‘’ Düzgün konuş
benimle. Bir tek sen haklı değilsin.’’
‘’ Dahası onca şeye
rağmen çalma olayları buna da iftira diyelim. Ama neden bu olayların sebebini
açıklamadı. Sadece gidip chp mhp cemaat diyerek milleti oyaladı hatta bu
olaylar kendisinin işine yaradı. Chp mhp cemaat komplo kurdu diye masum yerine
koydu. Adamın biri çıkıp ben oğlumun hapise girdiğini televizyondan öğreniyorum
diyor. Senin oğlundan haberin yoksa ne yaptığını ne ettiğini bilmiyorsan tabiki
oradan öğreneceksin.’’
‘’Şimdi AKP olmasaydı
ne olurdu biliyor musun? Ülke kaos meydanı olabilirdi. Farkındaysan adam
marmaray projesini üçüncü köprü projesini yaptı. Dünyaya gelişmekte olan
ülkemizi projelerimizle tanıttı. Yol yaptı eğitime yeni bir sistem getirdi.
Dershaneleri kapattı.’’ Dedi Sağ.
‘’ zaten ancak yol
yaptım proje yaptım şunu bunu yaptım der. Ama şunları hiç söylemez. Ülkeyi
Kürt, Türk olarak ayırdım. Alevilere karşı çıktım. Dinsizi dindarını ayırdım.
Askeri devlet ile aynı kareye koydum. Paralel devlete sahip çıktım sonra
sattım. Barış barış diye diye kürtleri iktidarda söz sahibi yaptım. O kadar
katilleri olan Başkanlarını rahat rahat yaşattırıyorum.’’ Artık iyice
sinirlenmişti Sol ama birşeyi yanlış yaptığının farkındaydı çünkü AKP’ye ırkçı
ayrımcı derken kendisi sözlerinde ırkçılık ve ayrımcılık yaptı. Sonra tekrar
devam etti.
‘’ Benim amacım
ırkçılık yada ayrımcılık değil. Benim amacım bu ülkede herkesin özgürce
yaşaması. Kimse kimsenin dinine kişiliğine ırkına cinsiyetine karışmamalı. Ben
bunu demek istiyorum.’’
‘’ Bence bu ülkede
din baskınsa karıştırılmalı. Seninde dinsiz olduğun çok belli baksana özgürlük
diye diye bir haller oldun.’’
‘’ Bak işte siz
Sağcılar böyle insanlarsınız. Dinsiz olsam benimle hiç konuşmayacak mısın?
Eşcinsel olsam konuşmayacak mısın? Alevi, kürt, ateist her ne olsam
konuşmayacak mısın? Onca yıllık arkadaşlığımızıda bu nedenlerden dolayı silecek
misin?’’
‘’Evet silerdim ve
şuanda da siliyorum. Artık mümkünse konuşmayalım. Çünkü sen benim görüşlerime
saygı göstermiyorsun.?’’
‘’ Tamam sus. Seni
tanıdığım güne lanet olsun bu kadar yobaz beyinli olduğunu bilmiyordum.’’ Dedi
ve hemen sol arkasına bakmadan gitmişti. Çok sinirlenmişti onu orada
dövebilirdi. Böyle bir insanla tanıştığı için kendinde nefret ediyordu.
ALTINCI BÖLÜM
SOL
İkiside pişman
olmuştu. O kadar yanlış şeyler söylediğinin farkındalardı. Bir siyaset yüzünden
görüşleri yüzünden o kadar yıllık samimiyetli arkadaşlar birbirini silmişlerdi.
Ertesi gün Sol yine her gün buluştuğu yere gitti. Belki Sağ burdaysa tekrardan
konuşurum diye ama yoktu. Diğer günlerde gitmemeyi tercih etti. Aslında Sağı
çok seviyordu o çok iyi bir insandı. Geçirdiği vakitler onun için tartışılmaz
güzel olurdu. Niye böyle oldu diye düşündü.
SAĞ
Sol’a söylediğim
sözler için çok pişmanım. O benim en iyi arkadaşımdı. Bugün yanına gitmek
istiyorum ama pişmanlıktan dolayı gidemiyorum. Eminim Sol’da bugün oraya
gitmiştir. Ama ben gitmeyeceğim. Çünkü bana o kadar derin şeyler söylerse
kırılırdım. Bu defa arkadaşlığımız hiç bir araya gelmezdi. İçten içe Sol’u
görmek için can atıyorum. Tamam karar verdim Sol’u yarın görmeye gideceğim ve
ondan özür dileyeceğim ne pahasına olursa olsun.
SOL
Bugün gelmez o
biliyorum. Yine aynı kafe’ye geldim açıkcası alışmıştım buraya. Bir çay alıp
göle karşı içiyordum. Arkamdan bir ses duyuldu. Sağ’ın sesiydi bu.
‘’oturabilir miyim?’’
Hiçbir şey demedim.
Oda sinirlenerek sandalyeyi çekti oturdu. Yüzünü görmüyordum.
‘’Gerçekten seni
kırdığım için özürdilerim Sol. Sen öyle konuşunca bende dayanamadım. Söylediğim
sözler çok kırdı seni anlıyorum ama gel barışalım artık. Bir siyaset için
kendimizi üzmeye değmez.’’ Dedi Sağ üzülerek.
Yüzünü çevirip Sağ’ın
yüzüne baktı Sol. Yüzündeki üzgün ifadeyi görebiliyordu. Açıkcası onunda özür
dilemeye hakkı vardı.
‘’ Bende özür dilerim
kardeşim. Bundan sonra siyasetten bahsetmek yok bunlar bize göre değil.
Gördüğün gibi ülke her geçen gün değişiyor. Her gün başka birşey çıkıyor. Biri
bitti derken diğeri başlıyor. Olaylar olsa baştakilere laf atıyorlar. ‘’
Sağ Sol’a elini
uzattı ve iki arkadaş birbirine sarıldı. Onlar için artık siyaset başka bir
mertebedeydi. Bundan sonra siyaset konuşmak gündemi konuşmak yoktu. İkiside
birbirlerinden sorumluydu.
SON